.: ŞEKER HASTALARINA PSİKOLOJİK REHBER :.

Diyabetli bir hasta için kronik bir hastalığa sahip olduğunu ve yaşam biçimini değiştirmesi gerektiğini kabullenmek çoğu zaman zordur. Diyabettin geç komplikasyonlarına duyarlı olduğunu ve beklenen yaşam süresinin kısaldığının farkında olan hasta için bu güçlükler artmaktadır. Tedavi sürecinde ruhsal, sosyal, cinsel ya da evlilik ile ilgili pek çok sorun gündeme gelebilir. Hekimin diyabetin psikiyatrik yönlerini başlangıçtan itibaren değerlendirmesi, tedavi sürecinde pek çok sorunun daha kolay aşılmasını sağlayacaktır.

HORMONLAR VE DAVRANIŞ İLİŞKİSİ

Hormonları duygulanım, davranış ve bilişe, duygulanımında hormonel sisteme etkisi bilinmektedir. Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal sistem duygulanım, davranış, stres cevabı, uyum ve baş etmeye ilişkilidir. Hipotalamus organizmanın içinden ve dışından gelen uyarıları alır, değerlendirir, denge ve uyumu sağlar. Duygusal zorlanmalar ve değişikliklerde hormon salgısını etkiler. Beyin korteksini etkileyen zorlayıcı uyaranlar, limbik sistem ve hipotalamustaki kimyasal ileticilerin etkileşimini bozarlar.

Normal ya da sapmış tüm duygu ve davranışlarımız, merkezi sinir sisteminde şekillerin. Bir hastalık beyin fizyolojisini değiştiriyorsa davranış, duygu ve düşünce alanında bozukluklara yol açabilir. Etkinin şiddeti ve süresi artarsa, organik ruhsal bozukluklar ortaya çıkar.

Endokrin hastalıkları beyin işlevlerini bozarak ruhsal hastalığa yol açması üç şekilde olabilir.

  • Hipotalamus ve hipofizdeki yapısal ve işlevsel bozukluklar
  • Hormon düzeylerindeki değişikliklere bağlı nöronal işlevlerin etkilenmesi.
  • Endokrin bozukluklara bağlı metobolik değişiklikler.

Akut hipoglisemide otonom sinir sisteminin yanı sıra merkezi sinir sistemi işlevlerinde bozulma ve yetersizlik ortaya çıkar. Baş ağrısı, baygınlık hissi görülebilir. Kronik hipoglisemide kişilik değişiklikleri, depresyon, bilişsel işlevlerde bozulma ve psikoz benzeri belirtiler ortaya çıkabilir.

Kronik hiperglisemi zemininde ise anksiyete ve duygu durum bozuklukları gelişebileceği gibi organik duruma bağlı olarak psikoz benzeri belirtilerde eşlik edebilir.

STRES VE DİYABET İLİŞKİSİ

Kan şekeri ve düzensizlikleri beyin ve ruhsal işlevleri etkilediği gibi terside geçerlidir. Ruhsal ve duygusal değişmelerden de kan şekeri etkilenir. Psişik çatışma ve gerginliklerin kan şekerini etkilemesi, bunun nörobiyolojik mekanizmalarının anlaşılması önemlidir.

Stres sonrası ruhsal duygusal tepkilerle fizyolojik değişikliklerin zamanlamaları farklıdır. Peyrot ve Rubin yaşam olaylarına bağlı stres yanıtının erken dönemde ortaya çıktığını ve sosyal destek sistemlerinin hızla düzenlendiğini ancak hastalık şiddetiyle ilgili olabilecek kan glikoz düzeyi ve diğer biyolojik değişikliklerin yaşam olayı sonrası daha geç dönemde ortaya çıktığını bildirmişlerdir.

Fiziksel hastalıkların ortaya çıkışıyla yaşam olayları ilişkisini araştıran çok sayıda araştırma vardır. Bedensel hastalıklarla ruhsal hastalıklar yakından ilişkilidir. Ruhsal hastalığı olanlarda bedensel yakınmalar daha fazla görüldüğü gibi, psikiyatrik tedavi altında olan hastalarda eşlik eden fiziksel hastalılarda oldukça sıktır. Öte yandan fiziksel hastalığı olanlarda, özellikle anksiyete ve depresyon gibi ruhsal bozukluklar sıklı8kla eşlik etmektedir. Bu ilişki değişik biçimlerde açıklanabilir. Ruhsal belirtiler doğrudan hastalığa bağlı biyolojik değişikliklere bağlı olabilir.

Ancak fiziksel hastalıklarla ruhsal belirti arasındaki doğrudan ilişkinin gösterilmesi her zaman kolay değildir. Kronik hastalığın psikolojik bir stres faktörü olarak etki ettiği, psikolojik belirtilere neden olduğu düşünülebilir. Fiziksel hastalığın şiddeti, yaşamı tehdit etme özelliği işlevselliği etkileme düzeyiyle ruhsal belirtilerin sıklığı da yakından ilişkilidir.

Diyabette hastalığın ortaya çıkışı ya da alevlenmelerde, genetik ya da fiziksel etkenler dışında ruhsal zorlamalar, yaşam olaylarında etkilidir. Ruhsal gerginlik ve kan şekeri düzeyi değişiklikleri asındaki ilişki iki şekilde açıklanabilir. Doğrudan stresle ilişkili nöroendokrin yollarla kan şekeri düzenlenmesi bozulabileceği gibi, duygusal ve ruhsal gerginliğe bağlı olarak hasta beslenme, insülin, fiziksel etkinliklere ilişkin kuralları aksatabilir. Hastalığın ikrarı ya da öfke duyguları, hastalığa uyum sürecinde gelişen psikopatolojik savunmalar, hastalığa uyumu güçleştirir. Böylece stres hem stres hormonlarını etkinleştirir iç ortamı bozar hemde hastanın dış ortamı ve uyumunu bozar.

Psikolojik stres durumunda büyüme hormonu ve glukagon salınımı artar. Bu hormonlar insülin hipoglisemik etkisini zıt yönde bir etki gösterirler ve kan glikoz düzeylerini yükseltirler. Hafif bir psikososyal zorlanma ile yağ asitleri, kortizol ve kan şekerinin arttırdığı bilinmektedir. Etkin tedaviye rağmen kan şekeri düzenlenemeyen olgularda stres ve kaygı önemli bir etkendir. Böyle bir durumda tedavi dozu ve biçimi değiştirilmeden psikolojik ve psikososyal değerlendirme yapılmalıdır.

DİYABETTE HASTALIĞA UYUM VE EMOSYONEL TEPKİLER

Diyabetli hastalarda uyum güçlüğü ve duygusal tepkiler en sık karşılaşılan sorunlardır. Hastalık belirtilerinin, komplikasyonlarının ve uygulanan tedavinin yarattığı doğal sıkıntı dışında kayıp tepkisi yada narsistik bütünlüğünün tehdit altında hissedilmesi gibi farklı tepkiler uyanabilir. Geleceğe yönelik endişe, yeterliliğini kaybedebileceği ve başkalarına bağımlı hale gelebileceği korkuları, beden görünümün bozulacağına dair endişeler, hastanın fiziksel, bilişsel ve duyusal işlevlerini ve sosyal yaşamını etkiler. Bu etkilenme eski çatışmalar ve çözümlenmemiş ruhsal sorunların açığa çıkmasına neden olabilir. Geleceğe ilişkin umut, beklentiler, yaşam amaçları zorlanır ve temel güven duygusu zedelenebilir. Hastalık sonrası ortaya çıkan bu tepkiler hastalığın şiddetine, hastanın kişilik yapısına, çevresel faktörlere göre değişmekle birlikte bazı ortak kaygı alanları vardır. Bu kaygı alanlarının en yaygın olanları şunlardır:

  • Kendi kendine yeterliliği ve bağımsızlığını kaybedeceği korkusu
  • Bedeni üzerinde denetimi kaybedeceği korkusu
  • Vücut, organ ve bölümlerinin zedeleneceği korkusu
  • Çevrenin ilgi ve desteğini kaybedeceği korkusu
  • Cinsel yeterliliğin kaybedileceği endişesi
  • Geçmişte yaptıkları ve yapamadıklarına ilişkin cezalandırılma korkuları

Kronik bir hastalıkla karşı karşıya kalan hastalar özgüven duygusu zedelenebilir. Hastalığa karşı yas reaksiyonu, isyan duygusu, inkar, kaygı, depresyon, kızgınlık, çevrenin ilgi ve desteğini kaybedeceği korkusuyla hastanın içsel ve dış ortamla uyumunu bozabilecek tepkiler gelişebilir. Tanık olması sonrası uyum sürecinde hastalığı algılama ve tepki biçimi hastanın kişilik yapısıyla da yakından ilgilidir.

Yetişkin yaştaki diyabetli hastalarda tedavi gerektirecek şiddette psikiyatrik bozuklukların %20 oranında geliştiği bildirilmiştir. Ancak bu durumların yarısının tanınamadığı bilinmektedir. O nedenle hastanın muayenesinde bedensel yakınmaların yanı sıra ruhsal, duygusal ve davranışsal durumun da dikkate alınması önemlidir.

Diabetes mellitusla en sıklıkla ilişkili psikiyatrik durumunlar, anksiyete ve depresyondur.

Diabet ve bipolar bozukluk arasında bir ilişki gösterilmemiştir.

Hiperglisemi ve hipoglisemi durumlarında nadiren psikoz benzeri belirtiler görüldüğü belirtilmiştir.

Hipergliseminin kronikleşmesi durumunda nöropati, nefropati,retinopati, serebrovasküler hastalıklar gelişebilir ve bu süreçler sürecinde bilişsel işlevler bozulabilir.

DİYABETTE PSİKİYATRİK SENDROMLAR VE PSİKOSOSYAL SORUNLAR

Diyabetli hastada davranış, duygu, biliş ve kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan tepkiler hasat, aile ve tedavi ekibi için tedavi, sürecinde güçlüklere yol açabilir. İlerleyen hastalığın yol açabileceği bozukluklar ve hastalığın kişi tarafından algılanma biçimi, ciddi ruhsal tepkilere neden olabilir. Ruhsal-davranışsal durum diyabetin klinik belirtilerini gidişini ve tedaviye yanıtını etkileyebilir. Diyabete, komplikasyonlarına, girişimsel tetkik ve tedavi yöntemlerine karşı ruhsal belirtiler, özellikle depresyon ve anksiyete belirtilerini içeren uyum bozukluğu gelişebilir.

DEPRESYON

Depresyonun fiziksel bir hastalığın sonucunda ortaya çıkabileceği ve özellikle yaşlılarda riskin arttığı bilinmektedir. Çok sayıda çalışmada depresyonun hipertansiyon, kalp hastalıkları, kanser, inme, angina ve diyabet gibi hastalıklar için başlatıcı bir faktör olabileceği belirtilmiştir. Depresyonun diyabetli hastalarda genel popülasyona göre iki kat fazla görüldüğü bilinmektedir. Depresyon, hastalığa bağlı yıkım ve mortaliteyi arttırması bakımından önemlidir. Kronik hastalığa eşlik eden depresyon hem tedaviye uyumu ve hastalığın gidişini olumsuz etkilemekte hem de tedavi maliyetini arttırmaktadır.

Depresyonun eşlik ettiği diyabetik hastalarda motivasyon azalmasına bağlı olarak kilo alımını önlemek, diyet ve egzersiz gibi yaşam biçimini de içerek düzenlemeleri yapmak güçleşebilir. Yanı sıra depresyona bağlı nörohormonal ve nörotransmitter düeyindeki değişiklikler ve immum değişikliklere bağlı diyabetin seyrinde değişiklikler olabilir.

Diyabetli bir hastada depresyon ile ilgili belirti ve duyguları şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Hiçbir şeyden zevk almama, ilgisizlik ve isteksizlik. İlgi alanları ve etkinliklere yönelik yaygın isteksizlik.
  • Değersizlik duyguları, suçluluk düşünceleri yaşadıklarını yaptığı ya da yapamadıklarının sonucu olarak kendisine yönelik bir ceza olduğunu düşünme. Hastanın kendisini değersiz hissetmesi durum ve hastalığıyla ilgili değil, doğrudan kendisiyle ilgilidir.
  • Başarısızlık ve çaresizlik düşünceleri
  • Tekrarlayıcı ölüm düşünceleri
  • Kararsızlık
  • Ağlama nöbetleri

Diyabette ve depresyonda ya da başka bir psikiyatrik hastalık tanısının konulmasında dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:

  • Fiziksel hastalığa beklenen doğal tepkinin dışında aşırı uygunsuz ya da patolojik durumun varlığı ayırt edilmelidir.
  • Tıbbi hastalığa bağlı bedensel yakınma ve bulgular ile depresyona bağlı fiziksel belirtiler ayırt edilmelidir.

Yorgunluk kilo kaybı ya da artışı, uykusuzluk, psikomotor yavaşlama depresyona bağlı olabileceği gibi fiziksel hastalığa da bağlı olabilir. Bu nedenle depresyon tanısında bedensel vegetatif bulgular yerine bilişsel ve duygudurum belirtileri dikkate alınmalıdır.

Hasta etkin olmasına karşın tedaviyi reddediyorsa tıbbi durumu dengede olmasına rağmen kendini iyi hissetmiyorsa, tıbbi durumunun el verdiğinde daha alt düzeyde işlev görüyorsa, ilgi alanlarına yönelik isteği azaldıysa depresyon yönünden düşünmek gerekir.

AKSİYETE BOZUKLUKLARI

Diyabetli hastalarda aksiyete bozuklukları daha sık görülür. Aksiyete duygulanımda kaygı, korku, sıkıntı hali olup fizyolojik, bilişsel ve davranışsal belirtileri içerir. Benliğin kendini tehdit altında hissettiği gerilim halidir. Hastalığa bağlı engellemeler, yeterliliği kaybetme ve ölüm korkusu, hasta olmanın kişi açısından önemi tehlike ve kaygı duygusu uyandırabilir. Aksiyete bozuklukları tedaviye uyum ve kanglikoz takiplerini işlevselliği ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen psikiyatrik hastalıklardır. Aksiyete bozukluklarının tanınması ve tedavi edilmesi hastanın uyumunu ve yaşam kalitesini arttıracak ve diyabetin düzenlenmesini kolaylaştıracaktır.

Panik bozukluk, obsesif kompülsif bozukluk, agorofobi, diyabetli hastalarda genel popülasyonla aynı oranda görülmektedir. Bunun nedeni kan şekerlerini takip etmeyle ilişkili psikolojik stres ve hipo ya da hiperglisemi atakları korkusu olabilir. Yaygın aksiyete bozukluğunun tanınmasında şu belirtiler dikkate alınmalıdır:

• Aşırı endişe ve aksiyete durumu

• Kişi endişesini denetlemekte güçlük çeker

• Aksiyete ve endişe aşağıdaki altı belirtiden üçüne eşlik eder:

• Huzursuzluk, aşırı heyecan, endişe

• Kolay yorulma

• Düşüncelerini yoğunlaştırmakta güçlük çekme ya da zihnin durmuş gibi olması.

• İritabilite

• Kas gerginliği

• Uyku bozukluğu

Fobiler psikolojik stres ve zorlanmayı arttırabilir.

DİYABETLİ HASTA VE AİLESİ

Kronik bir hastalık tanısı konması, kişide olduğu kadar ailede de krize neden olabilir. Önceki ilişkilerinde niteliğine bağlı olarak, hasta ile ailesi arasında güçlüklere yol açabilir. Bu diyabetin kontrolü ve tedavi yanıtı üzerinde etkisi bakımından önemlidir.

Ailenin aşırı koruyucu ve kaygılı olması hastanın olumsuz ve riskli ortamlarını aşırı hoşgörü ile karşılayıp boyun eğmesi, fazla denetleyici ya da ilgisiz ve dışlayıcı tutumları hem hasta hem de tedavi ekibi için zorluk yaratır.

İlişkilerin dengeli ve çatışmasız olduğu, duyguların rahatça ifade edilebildiği ve iyi iş birliği yapan ailelerde hastanın uyumu daha iyi olmaktadır. Aile içinde ilgili ancak aşırı kaygılı ve koruyucu olmayan tutum hastanın uyumunu arttırmaktadır. Var olan çatışmaların rahatça konuşulabilmesi, hastalık sonrası duyguların açıkça ifade edilebilmesi olumlu özelliklerdir. Ancak çatışmaların karşılıklı olarak inkar edilmesi, görmezden gelinmesi sorunların çözümü zorlaştırabilir.

Hastanın ve ailesinin hastalığa gerçekçi ve akılcı uyumunda hekimin tutumu da önemlidir. Yeterli zaman ayırma, bilgilendirme, duyguların ifade edilmesine izin verme bu bakımdan yararlıdır. Hastanın kaygılarını arttırmayacak düzeyde doğru bilgilendirme, hastalığın doğru anlaşılmasını kolaylaştırır. Tıbbi duruma ilişkin yetersiz bilgi verilmesi tedavi seçeneklerinin açıkça tartışılmaması, hastalığa ilişkin korkutucu ve yıkıcı algılar geliştirilmesi kolaylaştırabilir. Sorunların tanımlanıp çözüm önerilerinin tartışılması, ilerleyen süreçte hastanın tedavi sürecine aktif katılımını kolaylaştırır. Hekimin doğru tutum ve süreçte ortak katılımı önemlidir.

TEDAVİ

Hastada aksiyete bozukluğu ya da depresyon saptandıysa psikotrop ilaç kullanmak gerekecektir. Olguya ya da hastanın psişik durumuna göre ilaç tedavisi yanında psikotrapotik yaklaşım, relaksasyon teknikleri, aile ve grup tedavileri yararlı olabilir.

Yrd. Doç. Dr. Şebnem Akbay Pırıldar tarafından hazırlanmıştır.

Pfizer İlaçları Ltd.'nin Türk Hekimlerine Hizmeti olarak hazırlanmıştır.



 




 


 




SİTE İÇİ ARAMA
 
Reflü Tedavi Merkezi
 
EĞİTİMLERİMİZ
Kişilere yönelik

İnsan Kaynakları
Yöneticilerine Yönelik

İşadamlarına ve
Yöneticilere Yönelik

Sporculara Yönelik

Yuvalara Yönelik

Rehber Öğretmenlere Yönelik Eğitimler

Okullara ve Öğretmenlere Yönelik
Eğitimler

Psikoloji Uygulama Eğitimleri

Meslek İçi Eğitimler

Özel Hizmetler

Seminerler
   1)Çocuklara Yönelik
   2)Gençlere Yönelik
   3)Yetişkinlere Yönelik
   4)Aile ve Evlilik
   5)Cinsellik Seminerleri
 

ACİL DESTEK HATTI
0533 544 02 75
0212 292 09 49

Bebek Psikolojisi
Çocuk Psikolojisi
Gençlik Psikolojisi
Okul Sorunları
Aile Sorunları
İşyeri Sorunları
Yaşam Kalitesi
Özel Yaşam
Pratik Çözümler
Hayatı Kolaylaştırma Cinsel Danışma
 

İŞTE OLUMSUZ DUYGULARLA BAŞ ETMENİN YOLLARI

 

İNTERNET BAĞIMLISI MIYIM?

 

KRONİK YORGUNLUK

 

POLİTİK OLABİLİRMİSİNİZ?

 

DUYGUSAL ZEKA TESTİ

 

ERKEK CİNSELLİĞİ

 

KLASİK EĞİTİMLERİMİZ

 
 

FİRMALAR İÇİN SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

Bebek Firmalarına: BEBEK PSİKOLOJİSİ CALL CENTER'I

Çocuk Fırmalarına: ÇOCUK PSİKOLOJİSİ CALL CENTER'I

Gençlik Firmalarına: GENÇLİK PSİKOLOJİSİ CALL CENTER'I  Tüm Firmalara: PSİKOLOJİK DESTEK CALL CENTER'I

 
 
 
 
 
 
 
 
 

AYIN EĞİTİMLERİ

 
 

KURUMSAL EĞİTİMLER "İnsan Kaynakları"

Kişiliğimiz ve İşimiz
İşte İletişim Becerileri
Girişimcilik Ruhu
İşyerinde Yaratİcİlİk
İş ve Aile İlişkilerimiz
İş ve Çocuklarİmİz
İşte Başarİ
İşte Mutluluk
İşte Performans
İşte Motivasyon
İşte Kendini Yenileme
İşyerinde Stres
 

ÖZEL EĞİTİMLERİMİZ